EĞİTİMDE KAOS
Kaos kuramı, kaos teorisi veya kargaşa kuramı; yapısal olarak bir fizik teorisi ya da matematiksel bir tümevarım değil, fiziksel gerçeklik parçalarının bir bütün olarak eğilimini açıklamaya yarayan bir yöntemdir.
Bir sigara dumanının havada yaptığı şekiller tamamen düzensiz ve bağımsız rastlantıların ürünü olarak görülebilir. Ancak bir teorik fizikçi dumanın bu dinamiğinin aslında ortamdaki birçok parametre ve etken ile belirlendiği görüşündedir. Bu girdiler o kadar çoktur ve o kadar değişkendir ki incelemek ve net bir kanıya varmak imkânsızdır. Parametrelerin bu denli değişken olması aslında o parametrelerin de bir çıktı olmasından kaynaklanır. Dumanın hareketine neden olan hafif bir hava akımı aslında odanın başka yerindeki bir sıcaklık değişikliği ve basınç farkının neden olduğu bir harekettir. Yani dumanın hareketini çevresel etkiler yönlendirebilmektedir.
Kaos teorisi herhangi bir sürecin çevresel etkenlerden kaynaklanan nedenlerle farklı yönelimler sergileyebileceği anlamını da taşımaktadır. Örneğin Edward Lorenz hava durumu tahminleri için yaptığı çalışmalarda hava durumu için yapılan tahminlerin tutarlılığının gün sayısı arttıkça azaldığını göstermiştir. Yani hava durumu ile ilgili yapılan tahminler çevresel etkenler nedeniyle farklılıklar gösterebilir demiştir. Bunun gibi birçok çalışma da olayın oluş sürecinde meydana gelen etkiler nedeniyle ulaşılmak istenen sonuçtan farklı yerlere gidebilir.
Kaos teorisini eğitimsel olarak yorumlayacak olursak; bireyin ihtiyaçlarının giderilmesi olarak tanımlayabileceğimiz eğitim, çevresel etkenlerden en çok etkilenen süreçlerin başında gelir. Eğitim aile yapısı, okulun fiziki özellikleri, okul çevresinin fiziki özellikleri, öğretmenlerinin yaşamsal sıkıntıları v.b. etkiler gibi eğitim sürecini etkileyen unsurlar bulunmaktadır. Bu etkiler bir eğitim sisteminin ideale ulaşmasını etkilediği gibi bireyin eğitim sürecini de etkilemektedir.
Eğitim örgütleri, doğaları gereği karmaşık bir yapıya sahip olup, doğrusal olmayan bir durum sergiler (Baker, 1995:153). Bu nedenle, bir eğitim örgütünün başarılı olabilmesi için eğitim olgusunun kaotik bir olgu olarak tanımlaması gerekmektedir (Gunter, 1995:14). Radford’a (2006:184) göre okullar, birden çok gizli ya da açık unsurun farklı etkileri altında kalan ve aynı zamanda farklı etkiler oluşturmayı amaçlayan örgütlerdir. Bu örgütlerde, başarı için tek ve değişmeyen bir formül yoktur. Bu yüzden bu örgütlerin başarısını etkileyen birçok unsur vardır. Garmston ve Wellman’a (1995:10) göre, okullar kendi içindeki dönütlerin de etkisi altındadır. Bu dönütler, küçükken yankılanarak ve katlanarak artmaktadır. Böylece radikal değişimleri meydana getirmektedir. Bu yüzden istenilen sonucu almak için sisteme yapacağımız etkinin uzun vade için doğru etki olduğuna dikkat etmek gerekmektedir. Reilly (1999:424) bunu, “eğitim sisteminde doğrusal orantılı bir ilişki kurulamaz” şeklinde ifade etmektedir ve buna örnek olarak, “eğitimdeki yatırımların başarılı olup olmadığını değerlendirmek için girdilerle çıktıların oranlarına bakmak doğrusal bir düşüncenin sonucudur ve bu hatalı bir değerlendirmedir” örneğini vermektedir. Bu nedenle eğitim sürecinin başında bireyler ya da aileleri eğitim alacakların ortamı analiz etmeye çalışmaktadırlar
Bireylerin eğitim sürecinin başında yaptıkları eğitim kurumu seçiminde kaos teorisi farkında olmadan tetikleyici olmaktadır. Çünkü bireyler eğitim alacakları kurumu incelerken eğitim sürecine faydalı olup olmamasına ve süreç içerisindeki olumsuzlukların telafisinde kurumun oynayacağı rolü düşünmektedirler. Örneğin bir aile çocuğunu okula göndermek için okul ve öğretmen seçimi yaparken; öğretmenin öğrencilerine yaklaşımından tutun öğrencilerini nasıl yetiştirdiği gibi etkenleri araştırmaktadırlar. Eğer öğretmen sinirli bir yapıya sahipse veya duygusal anlamda aile kendine uzak görüyorsa öğretmen değişimi talebinde bulunabilmektedirler. Öğretmenler ise istikrarsızlığı ve istenmeyen davranışları azaltmak, istikrar ve istenilen davranış oranını arttırmak için, kaosa sınıflandırma yöntemiyle yanıt verirler. Eğitimciler genellikle, düzenin olduğunu gösterirler ve düzensizliği ve hataları inkâr eder ya da küçümserler. Aynı zamanda bu hataların ya da düzensizliklerin bir rastlantı olduğunu kabul ederler. Oysa hatalar, sistemin analizi için araştırılması gereken faktörlerdir. Eğitimde rastlantı olarak kabul ettiğimiz hatalar, sistemin yeniden yapılandırılması için gereken bilgileri içerir. Bu bağlamda düşündüğümüzde günümüzde çoklu zekâ kuramını, sınıflardaki kaotik ortama biraz daha uygun bir model olarak geliştirilmiş olduğunu düşünebiliriz. Klasik eğitimde öğretmen öğrencileri tek tip kabul ederek sınıfta dersini tek bir formatta anlatır. Öğrenciler kendi kapasiteleri ve eğilimleri doğrultusunda ve oranında öğretmenin verdiği bilgiyi alır ya da alamaz. Oysa çoklu zeka kuramunda öğretmen, öğrencilerin farklı yetenek, eğilim ve kapasitelerinin olduğunu kabul eder ve bu doğrultuda her öğrenciyi farklı sınıflandırır ve dersten daha çok yararlanması için ona rehberlik eder. Değerlendirme sürecinde de öğretmen, gördüğü hatalı davranış ve bilgileri rastlantı olarak kabul etmez. Bu davranış ve bilgileri düzeltmek için bunları bir dönüt olarak ele alır. Ailelerde bu etki nedeniyle öğretmen seçiminde bu hususlara dikkat ederek bir seçim yaparlar.
Ülkemizdeki eğitim yapısı incelendiğinde ailelerin ilkokul çağında özel okul tercihini daha yoğun yaptıkları görülmektedir. Bu tercih ilerleyen zamanlarda azalmakta ve lise zamanında ise çoğunlukla zengin aileler çocuklarını özel okula göndermektedir. Bunun sebebi ise eğitim hayatının başında yaşanabilecek bir problemin eğitimin ilerleyen safhalarını etkilemesi ihtimalini en aza indirme isteğidir. Çünkü okul hayatının başı olarak kabul edilebilecek olan ilkokul çağında yaşanacak bir problem okulla olması gereken kuvvetli bağın zayıf olmasına ya da oluşmamasına neden olabilir. Bu durum da eğitim süreci sonunda hem ailenin beklentilerinden hem de ulaşılması gereken kazanımlardan farklı bir yöne doğru gidilmesine neden olabilir.
Yöneticiler ise eğitim planlamaları yaparken sadece eğitim yaşantılarını değil tüm çevresel etkileri hesaba katmalıdırlar. Çünkü eğitim sektöründe yaşanan birçok olay kaosa ve belirsizliğe örnek olarak gösterilebilir. Günümüzde şiddet olaylarının okullara kadar girmesindeki neden açıklanırken, farkında olmadan “kelebek etkisi” modelinden yararlanılmaktadır. Bugün okullardaki şiddet olaylarının nedeni olarak daha çok TV kanallarında yayımlanan şiddet içerikli film ve diziler olduğu ifade edilmektedir. Oysa şiddet içerikli bu tür film ve diziler ilk yayımlanmaya başlandığında, toplumda çok rağbet görmüş ve bu filmlerin okul çağındaki çocukları şiddete yönelmelerine neden olacağı düşünülmemiştir. Yıllar sonra hangi yaş grubunun hangi görüntüleri seyredebileceği düşünülmüş ve bu konuda bilgilendirmeler yapılmıştır. Bu durum, bu tür dizi ve filmlerden beklenmeyen bir olguyu ortaya koyduğunu göstermektedir. Doğrusal düşüncenin bir ürünü olan “şiddet içerikli filmler eğlencelidir, ne kadar şiddet o kadar eğlence”, hiç düşünülmeyen bir sonuca “özellikle okul çağındaki bireylerde ve toplumda şiddetin artmasına” yol açmıştır. Bu olaylar daha önce doğrusal olarak ortaya koyduğumuz öngörünün yetersiz olduğunu ve gözden kaçırdığımız veya küçümsediğimiz faktörlerin çok büyük ve beklemediğimiz sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Bu durum başlangıç koşullarına hassas bağımlılığı da göstermektedir.
Kaos; olayların kesin sınırlarının olmadığını, olaylar arasındaki ilişkinin doğrusal olmadığını, nedenler ve sonuçların birbirleriyle orantılı olmadığını ve küçük olarak görülen nedenlerin büyük sonuçlara yol açabileceğini ileri sürmektedir. Bu nedenle bakıldığında eğitim planlamalarını sadece okul eksenli yapmak yanlış olacaktır. Dün, bireyin çevresinde bulunan en büyük uyarıcı okul sistemiydi. Dolayısıyla bireyi şekillendiren en etkin faktör okul faktörüydü. Ancak bugün, bireyin çevresinde bulunan uyarıcıların sayısı sonsuzdur. Dolayısıyla okul faktörü, bireyin hayatını etkileyen birçok faktör arasında küçük bir faktör olarak kalmıştır. Öğretmen eski (bilgi aktaran) rolünü bırakıp, eğitim – öğretim sürecinde öğrenciye yeni (rehberlik etmesi) rolüyle ön plana çıkmıştır. Çünkü bilgi her yerdedir ve çok miktardadır. Burada bilginin kendisinden daha önemli olan unsur, doğru bilgiye nasıl erişileceği, nasıl öğrenileceği ve bu bilginin nasıl kullanılacağıdır. Bu nedenle öğretmenlerin kişisel gelişimlerini geliştirmelerine olanak sağlayacak ortamlar oluşturulmalıdır. Öğretmenler öğretici olmaktan ziyade öğrencilere yol gösteren onları bilgiye ulaşmaya zorlayan ama bu zorlamayı yaparken de rehberliği amaçlayarak gerekli çalışmaları yapılmalıdır. Sonuç olarak kaos bizi korkutur ve bize rahatsızlık verir, ancak bu korkular sayesinde bizi değişmeye ve gelişmeye zorlar Eğer eğitim sistemimizi planlarken kaotik etkenlerin oluşturabileceği etkileri azaltacak şekilde çalışırsak ideale yakın bir sistem oluşturabiliriz
Kaynak:
- A.ERTÜRK(2012), Kaos Kuramı: Yönetim Ve Eğitimdeki Yansımaları, Kastamonu Eğitim Dergisi 849-868